Yol eri kendinden el almak istediğinde gözlerini arar
Gözler, beden denen yapıya açılan ıslak mağaranın giriş kapılarıdır ya da alına açılmış iki vicdan kuyusu; umuda maya, iki kara delik: Alnın aynaları.
Kutsala aşk devreye girince ıslaklık, gözyaşı donuna dökülüp dışarı akar; bu durum, aşk acısının çiy damlası olarak algılanır. Bu yüzden bâtınî kültürde gözyaşı, âşık olmak için çekilen sıkıntının kanıtı olarak algılanır. Ve -Ancak âşık olanlar ağlayabilir; ağlamasını bilmeyenler âşık olamaz, denir.
Çünkü gözler, insanın içinin tanığıdır: İnsanın ne olduğunu, gözleri ele verir: Bu nedenle aynada kendi gözlerine bakanlar hem kendi görüntüsünü hem de kendi görüntüsü dışında kendini izleyeni görür.
Duygular ateşlendiğinde, insanda gönül, kanat edinir ve ruhundan süzülür, gözlerinden buharlaşır; buharlaşır buharlaşmaz âşık, bilincinin denetimi dışına çıkar ve sanat edinir. Tersi durumda yani duygular donduğunda, gözler de donar; devriye tamamlanır ve âşık, bilincine geri döner.
Kişi kendinden el almak istediğinde ya ruhunu ya da gözlerini arar; aradığını bulursa kendinden el alır, bulamazsa el alamaz. -Islanmayan gözler aşka bakamaz, denmesi boşuna değildir; aşka bakabilmesi için gözlerin, kendi ıslaklığında kendini yok etmesi gerekir: Gözler kendini yok ederken gözyaşı, ışığı kırar, aşkın renkleri ortaya çıkar; aşkın gökkuşağı oluşur, hep önümüzde olmasına karşın, yakalanamayan aşkın renk dünyası.
Esat Korkmaz