Ta başından itibaren Kemalist kadrolar; varlıklarını teklik (tek dil, tek inanç, tek din) anlayışı üzerine inşa ederler. 1923 sonrası yapılan 1924 Anayasa’sında “Türk-İslam” sentezine dayanan tekçilik vurgusu yapılır. Oysa bu ülkede çeşitli etnik, din, inanç ve kültürel farklılıklar vardır, bu farklılıkların hepsi inkâr edilir ve yok sayılır.
Kemalist devlet, 1924 yılından başlayarak tek ulus yaratmak ve toplumu değiştirip dönüştürmek için tüm olanaklarını kullanırken, “çıbanbaşı” olarak gördüğü Dersim’e “neşter” vurmayı planlar ve bir yandan da Dersim’e son darbeyi vurmak için Dersim içlerine kadar gönderdikleri yetkililere raporlar hazırlatırlar. 4 Haziran 1934 tarihinde Türkiye’yi üç bölgeye ayıran 2510 Sayılı İskân Kanunu çıkarılır. 14 Haziran 1934 tarihinde yürürlüğe giren bir kanunla yani bu yasayla birlikte Türk olmayan azınlıklara yönelik toplu ve zorunlu yeniden yerleştirme yoluyla yeni bir asimilasyon politikası yürürlüğe girmiş olur.
25 Aralık 1935 tarihinde bir nevi sıkıyönetim kanunu olan 2884 Sayılı Tunceli İlinin İdaresi Hakkındaki Kanun çıkarılır. Ve bu kanunla, tekçi-inkârcı ve asimilasyoncu yapısına uygun tarzda Kürtçe Gümüş Kapı anlamındaki Dersim adı Tunceli (‘Tunç- Eli’) olarak değiştirilir. Bu kanunun hazırlanırken, dönemin İçişleri bakanı Şükrü Kaya, “Yavuz’un gazabı Dersim’in içlerine girebilseydi, bugün Dersim’i başka bir yol üzerinde görürdük,” diyerek, kin ve nefretini açık bir şekilde ortaya koyar… 04 Ocak 1936 tarihinde Dersim’in adı Tunceli olur ve bu kanun ile Dersim üzerine yapılacak olan askeri harekâtın hazırlıkları birer program halinde devreye sokulur.
Birer program halinde devreye sokulan askeri harekâtın planları dâhilinde, Umumi Genel Müfettişlik bölgesi kapsamında bulunan Elazığ, Tunceli (Dersim), Erzincan ve Bingöl’ü içeren Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kurulur. Dördüncü Genel Müfettişlik bölgesi olarak ilan edilen bölgeye Koçgiri kasabı Sakallı Nurettin’in damadı, General Abdullah Alpdoğan, Genel Vali olarak atanır. (Çok partili rejime geçişin ardından, 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti (DP) döneminde Umum Müfettişlikler lağvedilir! DP Diyarbakır Milletvekili Faik Bucak, Umum Müfettişlikler için; “bu memleketin tarihinde kara bir lekedir ve siyasi tarihimizde iğrenç ve korkunç kanlı sahifeler ilave etmekten başka bir vazife görmemiştir” der.) Dersim’in kimi yerleşimlerine, Karaoğlan, Sin, Haydaran ve Pah gibi stratejik merkezler bucak yapılır. Bu bucaklarda karakol (kışla) yapımına, yol yapımına ve de okul yapımına başlanır. Kemalist devlet, böylelikle 1930’lu yılların ortasında Dersim’e “medeniyet getiriyorum” diyerek girmiş olur.
Bütün bunlara paralel olarak Elazığ’da da bir İstiklal Mahkemesi kurulur. Genel Vali General Abdullah Alpdoğan, 1936 yılı ortalarında Dersim’de silah toplamakla işe koyulur, adli kayıtlara geçen 3.700 kişiden silahlarını teslim etmeleri istenir, bunlardan 2.000’i silahlarını teslim eder ancak Genel Vali Alpdoğan bütün bunlarla da yetinmez, tedbirleri artırır da arttır. Dersim halkı üzerinde baskı üzerine baskı uygular. Sonunda Dersim bir açık hava hapishanesine döner. Reisicumhur Mustafa Kemal Atatürk’te 1 Kasım 1936 yılında TBMM’nin açılış konuşmasında Derim için şunları söyler: “Dâhili işlerimizden en mühim bir safha varsa o da Dersim meselesidir. Dâhilde bulunan işbu yarayı, bu korkunç çıbanı, ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için hükümete tam ve geniş salâhiyetler verilmelidir.” Evet, Dersim soykırımında Atatürk’ün haberi yoktu, hastaydı diyenler bu satırları tekrar tekrar iyi okumalılar.
1925’lerin ikinci yarısından itibaren planlanarak, hazırlıklar yapılarak 04 Mayıs 1937’ye gelinmiştir. M. Kemal Atatürk, 04 Mayıs 1937 tarihinde Bakanlar Kurulunu toplar ve Bakanlar Kurulu kararıyla Dersim soykırımını başlatma kararı alır! 04 Mayıs 1937 tarihli bu kanun; Dersim’de tenkil, tedip ve tehcire olanak vermek ve Dersim üzerine askeri harekât düzenlemek için çıkarılır. M. Kemal Atatürk, Bu kararın devamında en iyi eğitimli ve donanımlı Muhafız Alayının usta erlerini ve subaylarını Elazığ’a gönderirken, manevi kızı pilot Sabiha Gökçen’in de beline kendi tabancasını bizzat taktıktan sonra Dersim’i bombardımana gönderir. Dersim’in çevresi on binlerce asker tarafından kuşatılır ve Dersim’e giriş ve çıkışlar yasaklanır.
1937 yılının Mayıs ayından itibaren Dersim üzerine karadan ve havadan yoğun bir şekilde saldırı başlatılır. Devletin orantısız gücü karşısında Dersim halkı çok kayıp verir. Seyid Rıza, barış görüşmeleri için Erzincan’a giderken 10 Eylül 1937 tarihinde Muti Köprüsünde tuzağa düşürülerek askerler tarafından yakalanır ve Elazığ’a götürülür. Elazığ’da kurulan sözde bir mahkeme ile (İhsan Sabri Çağlayangil’in hatıratında anlattıklarına göre bir Pazar günü 75 yaşın üzerinde olan Seyid Rıza’nın yaşı küçültülür, henüz 18 yaşında olmayan oğlu Resik Hüseyin’in yaşı da büyütülür.) tercümana gerek görmeden, yargılananların anlamadığı dil ile karar verilip Seyid Rıza ve 6 yoldaşı 15 Kasım 1937 günü idam edilirler. Ordu, idamlar sonrasında 1937 kışında geri çekilir. Ancak 1938 baharında tekrar saldırıya geçer ve saldırı tüm şiddetiyle devam eder…
1921 yılında Koçgiri’de katliam yapan Sakallı Nurettin Paşa’nın damadı Genel Vali, General Abdullah Alpdoğan korkunç bir şiddetle Dersim’de soykırım yapar. Dokunulmazlığı olan, istediğini asan ve kesen Alpdoğan, 1938’de devletle işbirliği içinde olan Dersim aşiretlerini de tenkil ve tehcire tabi tutar. Tehcir edileceksiniz diye köylerinden toplananlara toplu katliam uygulanır. Mağaralara sığınan yaşlılar, kadınlar ve çocuklar zehirli gaz ile katledilir ve yüzlerce Dersim’li kız çocuğu batı ilerine götürülür. “Neticeyi söylüyorum. Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da böylece bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi. Dersim böyle bitti…” Bu sözler, İhsan Sabri Çağlayangil’in sözleridir!
İ. Sabri Çağlayangil, o dönemin devlet görevlisi ve emniyet amiri olarak Dersim soykırımına, Seyid Rıza ve de yoldaşlarının idamına tanıklık biridir. Çağlayangil, sonraki dönemlerde Milletvekilliği, Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da dâhil önemli görevler üstlenmiş biridir. Çağlayangil’in yukarıdaki sözleri, 1948 yılında Birleşmiş Milletlerin ortaya koyduğu Soykırım tanımıyla eksiksiz bir şekilde uyuşmaktadır. Dönemin (1937-1938) devlet yöneticileri kendilerine göre uydurdukları akıl almaz gerekçelerle ve Dersimlileri suçlu göstererek Dersim’de soykırım yapmışlardır…
Sözlü anlatımlarda 1937-1938’de Dersim’de 40 bin ile 50 bin arası insanın katledildiği söylenir. Dördüncü Umum Müfettişlik Gizli Raporuna göre; Dersim’de 13 bin 806 kişinin sivilin öldürüldüğü belirtilmektedir. 6 Ağustos 1938 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla da, 32 İl’e toplam 2907 aile, 14441 kişi sürgün edilmiş! Sürgün edilen bu 14441 kişi, “bir köye, bir hane” denk düşecek şekilde dağıtılır ve zorunlu ikamet ettirilir. Uygulanan bu sürgün yöntemiyle aileler birbirinden koparılır. Böylece Dersimli ailelerin kendi tarihlerini, dillerini, kültür ve inançlarını kısaca tüm değerlerini unutmaları sağlanarak asimilasyona uğramaları hedeflenir… Bütün bunlar inkâr edilemez bir gerçektir!
Dönemin devlet yetkililerinin 1937-1938 yıllarında Dersim’de soykırım yaptığı gerçeğini görmezlikten gelmek ve yok saymak soykırımı onaylamak anlamına gelir. Dersim soykırımını unutma unutturma!
EKLER:
Bütün gerçekler apaçık ortadayken, bir kesim Mustafa Kemal Atatürk’ü, bir kesim İsmet İnönü’yü bir kesim de Celal Bayar’ı sürekli olarak işin içinden sıyırma, temize çıkarma gayretleri sergilendi. Dönem tek parti dönemidir, M. Kemal Atatürk partinin (CHP) genel başkanıdır, aynı zamanda devlet başkanıdır yani Reisicumhurdur. İsmet İnönü 1937’nin, Celal Bayar ise 1938’in başbakanlarıdır! Bütün bu olup bitenden Reisicumhur’un ve her iki döneminin Başbakanlarının dâhilleri ve sorumlulukları olmadığını söylemek ve savunmak toplumu manipüle etmek değil de nedir?
Seyid Rıza ve yoldaşları, 22. 10 1937 tarihinde, Elazığ’da kurulan olağandışı (düzmece) mahkeme salonundalar. Üçüncü sırada ayakta duran Ak Sakallı Kişi Pir Seyid Rıza! (Hasan Saltık-Kalan Müzik Arşivi) Dersim ileri gelenleri, bu düzmece mahkemede idam, müebbet hapis ve çeşitli hapis cezalarına çarptırılırlar. Bu düzmece mahkemeyle Dersim ileri gelenleri şahsında esas olarak Dersim Kızılbaş -(Rêya Heq-Hakk Yol-Alevilik) inancı cezalandırılmış olur.
Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk, 12 Haziran 1937’de Trabzon’da kendisine tahsis edilen köşkte (Trabzon Atatürk Köşkü), harita üzerinde Dersim’e yönelik olarak yapılması kararlaştırılan askeri harekâtın planlarını da yapmış. Haritanın üzerinde Dersim Soykırımı esnasındaki askeri taktikler Atatürk tarafından kurşun kalemle bizzat çizilmiş. Elazığ ve Erzincan’ın da kurşun kalemle işaretlendiği haritada, Tunceli’deki işaretleme ve çizimlerin yoğunlukta olduğu görülüyor. Haritanın altında yer alan tabelada “Dersim (Tunceli)’de zuhur eden isyanda askeri durumu gösteren taktik işaretler bizzat Atatürk tarafından çizilmiştir” yazmaktadır.
Dersim’de ordunun yakıcı ve boğucu gaz kullandığına dair belge! Dersim Soykırımı döneminde Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil’in, Kemal Kılıçdaroğlu’yla yaptığı röportajda söylediklerini teyit ediyor. Bu belge Çağlayangil’in “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi” sözlerini (itiraflarını) desteklemektedir. Bu belgeyle Dersim soykırımında yakıcı ve boğucu gaz bombaları kullanıldığına dair ilk somut kanıtlar ortaya çıkmış oldu.
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
1-https://alevinet12.com/yazarlar/mehmet-kabadayi/dersim-katliamina-giden-surec-ve-dersim-katliami-01/02/03/04/04/06//07 – yazı dizisi
2-https://www.bbc.com/turkce/haberler/2011/11/111123_dersim
3-https://m.bianet.org/kurdi/insan-haklari/118423-dersim-i-aldim-da-ediyom-ezber
4-Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yay, 2015.