Diyarbakır Barosu, HDP’nin kapatılması davasında hukukun üstünlüğü, demokrasi, temel hak ve hürriyetlerin korunmasına yönelik hukuki değerlendirmelerini üçüncü kişi (Amicus Curiae) sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne sundu.
Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Nahit Eren imzasıyla sunulan değerlendirmenin giriş bölümünde Diyarbakır Barosu’nun kurulduğu günden beri Türkiye’deki temel hak ve hürriyetlerin korunması, geliştirilmesi, ihlallerin tespiti ve giderilmesi açısından, ihlal iddiaları ile ilgili başvuru alan ve aldığı başvuruları idari şikayet ve adalet mekanizmalarını kullanarak sonuçlandırmaya çalışan bir sivil kuruluşu olduğu belirtildi.
Diyarbakır Barosu, AYM’ye HDP’nin kapatılması davasında “Mahkeme arkadaşı” sıfatıyla başvurdu
Değerlendirmede, Diyarbakır Barosu’nun mahkeme arkadaşı (amicus curiae) sıfatı ile bilgi birikimi ve tecrübesiyle hukuki görüşlerini AYM’ye sunmak istediği dile getirilirken, başvuru konusuna ilişkin: “Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na yapılmış bulunan Halkların Demokratik Partisi’nin kapatılması ve bir kısım siyasetçi için siyasi yasak kararı verilmesi talepli iddianame ve yargılamaya dair mahkeme arkadaşı (amicus curiae) sıfatıyla hukuki mütalaa sunulması hakkında dilekçedir” ifadelerine yer verildi.
“Mahkeme arkadaşı (Amicus Curiare) sıfatıyla” başvurunun hukuki temelleri
Değerlendirmede başvurunun hukuksal temeline ilişkin olarak ise şu ifadeler kullanıldı: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtüzüğünün 44/3(a) maddesine eklenen; “Bir başvuru, İçtüzüğün 51§1 veya 54§2(b) maddeleri uyarınca davalı Sözleşmeci Tarafa bildirildikten sonra, Daire Başkanı, Sözleşme’nin 36 § 2 maddesinde öngörüldüğü şekilde adaletin uygun şekilde yönetilmesi amacıyla, yargılamaya taraf olmayan bir Sözleşmeci Tarafı veya başvuran olmayan ilgili bir kimseyi, yazılı görüşlerini sunmaya veya istisnai durumlarda duruşmada yer almaya davet edebilir veya buna izin verebilir” hükmü bulunmaktadır. Bu hükme dayanarak, mahkeme arkadaşı (amicus curiae) sıfatıyla Sayın Mahkemeye hukuki görüşlerimizi sunarak insan haklarının ve temel özgürlüklerin tam olarak ve en etkili şekilde korunması hedefine katkıda bulunmayı amaçlamaktayız.”
Değerlendirmede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, 17 Mart 2021 tarihli iddianame kapsamında Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılması ve 451 siyasetçi hakkında 5 yıl süreyle siyaset yasağı verilmesi Anayasa Mahkemesine başvuru yapıldığı hatırlatıldı.
HAK-PAR HDP kıyaslaması
HDP’nin temelli kapatılması konusuna itiraz ise değerlendirmede AYM’nin HAK-PAR kararına atıfta bulunularak şöyle izah edildi: “Benzer bir biçimde Anayasa Mahkemesi de Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) kararında şunları der: “… Siyasi partilerin, Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülen tüzük ve programlarındaki söylemlerinin demokratik yaşam için doğrudan açık ve yakın tehlike oluşturmaması durumunda, bunların ifade özgürlüğü kapsamında kaldığının kabulü gerekir. Demokratik rejimin tüm kurum ve kurallarıyla özümsendiği ülkelerde de rejim için ciddi bir tehlike oluşturmadıkça siyasi partilerin kapatılmasına olur verilmediği gözetildiğinde çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma hedefini esas alan Anayasamızın da salt ifade özgürlüğü kapsamında kalan tüzük ve program düzenlemesini kapatma nedeni saydığını kabul etmek olanaklı değildir. Sadece tüzük ve programı nedeniyle parti kapatılamaz. Tüzük ve Programında HAK-PAR’ın, genel olarak adem-i merkeziyetçi bir yönetime ağırlık verdiği, Türkiye’nin temel sorunu olarak kabul ettiği Kürt sorununu hak eşitliği temelinde çözmeyi seçmenine vaat ettiği görülmektedir. Tüzük ve programında ifade edildiği biçimde Parti’nin, Kürt sorunu olarak ele alıp değerlendirdiği soruna, kendine göre çözüm önerileri getirmesi, vatandaşlık temelinde ulus kavramının reddi olarak nitelendirilemez.”
Venedik Komisyonunun Türkiye’de siyasi partilerin yasaklanmasına ilişkin görüşleri
Değerlendirmede Venedik Komisyonunun Türkiye’de siyasi partilerin yasaklanmasına ilişkin Anayasal ve yasal hükümlere dair görüşüne atıfta bulunularak; “33. Usul açısından bakıldığında en önemli mesele, bir siyasi parti aleyhine yasaklama davası açma yetkisinin hangi kuruma verilmiş olduğu meselesidir. Ceza davalarının aksine, bu yetki çok nadir olarak münhasıran savcılık makamlarına verilmektedir. Bunun nedeni, bu tür davaların siyasi niteliği ile sadece yasaklama veya kapatma davası açılmasının bile başlı başına ülkedeki siyasi hayat üzerinde çok olumsuz bir etki yaratabilecek olmasıdır. Bu nedenle, bir siyasi partinin kapatılması sürecinin başlatılması, belli yasal kriterlerin yerine getirilmesinin otomatik yasal sonucu olmamalıdır. Dava açma kararı, daha ziyade, söz konusu partinin demokrasinin işleyişi açısından arz ettiği tehdidin değerlendirilmesine dayanan ve yasal kriterlerin yanı sıra söz konusu bu partinin nihayetinde kapatılmasının doğuracağı siyasi sonuçları dikkate alması gereken ihtiyari bir karar olmalıdır.
-Parti yasaklamaya ilişkin kuralları olan devletler, bu tür davaları yetkili mahkemeye taşımak için özel usuller tesis etmişlerdir. Pek çok ülkede, bu karar tamamen siyasi bir karardır. Örneğin Almanya’da, bu yetki Federal Parlamentoya, Federal Konseye veya Federal Hükümete verilmiştir ancak Federal Savcının başvuruda bulunma yetkisi yoktur. Başka ülkelerde de bu tür davalar karşısında tamamen “yasal” bir yaklaşım benimsenmesini engelleyen başka siyasi filtreler mevcuttur. İspanya ilk bakışta bu kurala bir istisna teşkil ediyor gibi gözükmektedir, zira bir siyasi partiyi kapatma davasını başlatma yetkisi yalnızca kendi inisiyatifiyle veya İspanyol Parlamentosu Cortes’in iki meclisinden birinin talebiyle hareket eden devlet savcısı kanalıyla hükümete verilmemiş, aynı zamanda kendi başına hareket eden Maliye Bakanlığına (savcı) da verilmiştir. Bununla birlikte, İspanya’daki uygulamalar, Maliye Bakanlığının bu yetkisini yalnızca hükümet politikasına uygun şekilde kullanmış olduğunu göstermektedir.
-Venedik Komisyonu, Türkiye istisna olmak üzere, Avrupa’da varsa bile siyasi bir parti hakkında kapatma davası açma yetkisinin herhangi bir siyasi veya demokratik kontrol veya denge olmaksızın cumhuriyet başsavcısına verildiği ülkelerin sayıca çok az olduğunu dikkate almaktadır. Bu nedenle, 2008 yılında Türkiye’de var olan koşullara benzer koşullar altında, demokratik bir şekilde seçilmiş çoğunluk partisinin hakkında kapatma davası açmanın usul açısından mümkün olabileceği hiçbir Avrupa devleti bulunmamaktadır.(…)
-Yukarıda da açıklandığı üzere, bu durum, parti kapatma kuralları olan diğer Avrupa ülkelerine aykırıdır, çünkü bu ülkelerde, bu gibi davaların istisnai niteliğinden dolayı dava açma kararı demokratik siyasi kurumlara bırakılmıştır veya en azından bir tür doğrudan doğruya veya dolaylı demokratik denetim unsurlarına tabidir” denildi.
AİHM içtihatları ışığında HDP’ninn kapatılma istemi
HDP’nin temelli kapatılma istemi AİHM içtihatları ışığında ise şöyle değerlendirildi: “HDP’nin temelli kapatılması talebi “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemleri” olduğu iddiasına dayanmaktadır. Siyasi partilerle demokrasi arasındaki yakın ilişki göz önünde bulundurulduğunda, temelli kapatma talebi, uluslararası standartlara aykırıdır. HDP’nin parti programında yasal çerçevede siyasetin demokratikleştirilmesi ve topluma ait kılınması, halkların kendi kendini yönetmesiyle güçlü, demokratik ve özerk yerel ve bölgesel yönetimler kurulması gerektiği; Kürt sorununda barış, eşitlik ve demokratik çözüm için mücadele edilmesi gerektiği şeklinde amaçlara yer verilmiştir. AİHM bir siyasi partinin programının ve tüzüğünün o partinin amaçlarını ve niyetlerini tespit etmek bakımından göz önünde bulundurulabilecek yegâne kriter olmadığını takdir etmekle ve Venedik Komisyonu da aynı prensibi vurgulamakla birlikte programın muhtevasını söz konusu partinin yönetici ve üyelerinin aldıkları tavırlar ve eylemleri ile karşılaştırmak gerektiğini belirtmektedir. Başsavcılıkça delil olarak gösterilen, parti üyelerinin katıldığı eylem ve yaptıkları konuşmalar incelendiğinde hemen tümünün ülkede yıllardır devam etmekte olan çatışmalara ilişkin olarak demokratik çözüm ve barış hedefine yönelik oldukları görülmektedir… HDP’nin Anayasa’daki ilke ve prensiplere aykırı olarak farklı bir dil kullanımına, anadilde eğitime, özerk bölgeler esasına dayalı bir devlet sistemine vs. ilişkin taleplerinin demokrasiye aykırı bir yönünü bulunmamaktadır. Kaldı ki HDP’nin tüzük ve programının hiçbir yerinde politik amaçlarını şiddet yolu ile gerçekleştireceğine dair herhangi bir ibare, ifade bulunmamaktadır. Parti yönetici ve üyelerinin de bugüne kadar bu yönlü bir açıklama ve söylemi olmamıştır. Şu hali ile dosyadaki delil durumu HDP’nin kapatılması gibi ağır bir sonucu gerçekleştirmek için yeterli değildir.”
‘HDP’yi kapatma ve 451 siyasetçiye yasak reddedilmeli’
Değerlendirmenin sonuç ve öneriler bölümünde ise HDP’nin temelli kapatılması ve 451 siyasetçiye yasak talebine ilişkin olarak şu görüş dile getirildi: “Anayasa Mahkemesi’nin Diyarbakır Barosu’nun mahkeme arkadaşı(amicus curiae) sıfatı ile sunduğumuz bu görüşümüzün gözetilerek, temel hak ve özgürlükler ve hukukun üstünlüğünün ölçüt alınarak karar verilmesi, HDP açısından temelli kapatma ve 451 siyasetçi açısından talep edilen siyasi yasak talebinin reddedilmesi gerektiği görüşündeyiz.”
PİRYOL