Kültür Bakanlığı tarafında Hacı Bektaşi Veli Dergahına asılan “Külliye’ tabelasına Alevi dernekleri tepki göstererek asimilasyon politikalarının devam edildiğini söylediler.
Hacı Bektaş Veli Dergahına Ağustos ayı içerisinde asıldığı tespit edilen “Hacı Bektaş Veli Külliyesi Unesco Dünya Miras Geçici Listesinde yer almaktadır” yazılı tabela gün geçtikçe tepkileri de beraberinde getiriyor.
Yıl içerisinde Diyanetin de hedefinde olan Hacı Bektaş Veli Dergahı, şimdi ise Kültür Bakanlığı’nın farklı bir formülü ile özünden uzak tutulmaya çalışılıyor.
“Külliye terimi cami odaklı tanımlama”
Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Aydın Deniz, “Külliye” teriminin cami odaklı bir tanımlama olduğuna işaret ederek “İkinci Mahmut Dönemi’nin asimilasyon politikaları devam demekte” dedi. Aydın, kurum temsilcilerinin ortak tepki sergilemesi gerektiğine vurgu yaparak şunları söyledi:
“Öncelikle kendi itirazımızdan çok Alevi Bektaşi Federasyonu’nun harekete geçmesi lazım. Bunun için de Alevi kurumlarının bir kamuoyu yaratıp gerekli baskıyı sağlaması gerek. Kültür Bakanlığı ile görüşülmesi lazım. Yetmezse bakanlığın önüne siyah çelenk bırakılması lazım. Yani pratik anlamda bu itirazın dile getirilmesi gerekiyor.
“Alevilerin talepleri karşılık bulmadı”
Özellikle UNESCO yılı ve Muharrem ayı nedeniyle devletin birçok kurumu, Kültür Bakanlığı’ndan tutun Diyanet İşleri Başkanlığına kadar, valilikten tutun belediyelere, siyasi partilere kadar bir ‘Alevilik aşkı’ doğdu. Bizler aslında niyetlerini, 20 yıllık iktidarlıklarındaki samimiyetlerini de biliyoruz. Bu zamana kadar Alevilerin taleplerinin hiçbirinin karşılık bulmadığı, yapılan çalıştay sonuçlarının dahi rencide edici şekilde sonuçlandığını biliyoruz. Şimdi bu külliye meselesi de aslında İkinci Mahmut Dönemi’nin asimilasyon politikalarının devamı demektir. Oraya yapılan cami sonrası Alevi dergahlarını, Alevi kutsallarını Sünnileştirme çabasıdır. Bir tür alıştırma çabaları var. Türkiye’de bir şeyler yapılırken alıştıra alıştıra, masum bir durummuş gibi gösterilir. Kültür Bakanlığı da tamamen asimilasyon politikalarına hız vermiş durumda.”
Aydın Deniz, Hacı Bektaş Veli Dergahının Aleviler için en önemli inanç merkezlerden biri olduğuna işaret ederek ‘Külliye’ tanımının “en büyük hakaret” olacağını ifade etti.
“Topyekün ortak bir duruş şart”
Aydın, konu ile ilgili Alevi kurumlarına büyük sorumluluk düştüğünü vurgulayarak “Kurumların ortak şekilde irade sergilemesi gerekiyor. Tıpkı 18 Ağustos’ta Diyanetin orada yapacağı etkinliğin önüne geçildiği gibi net bir duruş sergilenmeli. Ancak iradeli ve net bir duruşla bu saldırı püskürtülebilir. Gereken ne ise; diplomatik ya da bürokratik görüşmeler eğer fayda vermezse alanlarda itirazımızı dile getirmek gerekiyor. Üst çatılarımızın öncülük etmesi lazım. Yapılacak görüşmeler sonrasında halen o tabela sökülmez ise Alevi kurumları Türkiye’nin dört bir yanından gerek Serçeşme’ye gidebilir, gerekse de Kültür Bakanlığı önünde toplanarak bu itirazını dile getirmesi gerekiyor. Çünkü biz net duruş sağlamadığımız sürece bu zihniyet asimile etmek adına elinden geleni yapacaktır. Bu anlamda topyekün ortak bir duruş şart” açıklamasını yaptı.
“Külliye” dayatmasına bir tepki de Alevi Vakıflar Federasyonu Genel Başkanı Haydar Baki Doğan’dan geldi. Uygulamanın çok yanlış olduğunu söyleyen Doğan, geçtiğimiz yıllarda söz konusu dergah içerisine abdesthane yapılmak istendiğine de işaret ederek, şunları söyledi:
“Kabul etmiyoruz”
“O süreçte duyarlı olan vatandaşlarımızın harekete geçmesi ile birlikte abdesthane fikrinden geri adım atıldı. Ama gösteriyor ki bunların amaçları bitmiyor. Ne zaman bir fırsatını bulsalar sinsi bir şekilde uygulama yapıyorlar. Kesinlikle kabul edilemez bir durum. Orası bizim dergahımız ve kutsal bir mekanımıza devletin böyle bir levha yapıştırma hakkı yoktur. Devlet orayı ne şekilde adlandırırsa adlandırsın orası bizim gözümüzde külliye değil dergahtır.
Birçok etkinlikte biz kurum başkanları bir araya geliyoruz ama bu yeterli değil. Senede bir kere kurum başkanlarının bir araya gelmesi ile birliktelik olmuyor. Bunların dışında daha ciddi bir ortak çalışmaya ihtiyaç var. Ama maalesef kurumlar kendi görevlerini yapmaktan haciz herkesin üzerine bir ölü toprağı serilmiş. Herkes birbirinden hareket bekliyor.” (KAYNAK: PİRHA)