Agos gazetesi kurucusu ve genel yayın yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 15’inci yıl dönümünde vurulduğu yerde anıldı.
“15 eksik yıl” şiarı ile yapılan anma Agos gazetesinin eski ofisinin bulunduğu Sebat Apartmanı önünde çok sayıda kişinin katılımıyla gerçekleşti. Dink’in katledildiği yere karanfiller bırakıldı.
Anma programına Rakel Dink, Delal Dink, Arat Dink, Gülten Kaya, Türkan Elçi, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekilleri Garo Paylan, Dilşat Canbaz Kaya, Musa Piroğlu ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, CHP Adalar ve Maltepe Belediyesi Başkanları Erdem Gül ve Ali Kılıç ile çok sayıda kişi katıldı.

Anmaya katılanlar “Faşizme karşı omuz omuza”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz”, “Öldür diyenler yargılansın” sloganlarını haykırdı.
Rakel Dink 15’inci yıl anma konuşmasında, “Seni andığımız her 19 Ocak’ta başka zulümleri de anmaya, hatırlatmaya çalıştık. Resimler yan yana konduğunda, o acı albüme birlikte bakıldığında belki asıl katil ayan beyan ortaya çıkar diye…” dedi.
‘Hakikat sağlam kayadır’
Rakel Dink‘in konuşmasında şunları söyledi: “Çutağım, 15 yıl oldu, arkandan sıkılan kalleş kurşunlar seni bizden alalı. Sesin hâlâ kulağımızda. Halkına yapılanları her anlattığında seni hainlikle, arkadan hançerlemekle suçlamışlardı oysa… Ya Rab “düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, hakaret edenler için dua edin*” diyorsun. Dua ediyorum. 15 yıl oldu. 15 eksik yıl. O günün çocukları Nazım gibi büyüyorlar. Çözemediğimiz her sorunu onların omuzlarına yıkıyoruz. Sorunun sahibi de sebebi de biz değilmişiz gibi, bir de tutup cepheye çocukları gençleri sürüyoruz. Oysa bizim kanlı mirasımız olmasa, tüm dünyadaki akranlarıyla, bütün farklılıklarıyla başka bir gelecek hayali kurabilir ve gerçekleştirebilirler. Zaten yeterince sorunları olacak. Daha ne depremler göreceğiz. Şu geçmişin kilidini açalım da özgür kalsın acı dolu ruhlar. Evimizi inşa edeceğimiz sağlam kayadır gerçek. Hakikat sağlam kayadır.”
‘Yine yıkılacaklar’
Gelecek korkuları ve hayalleriyle, büyüklerinin acı dolu mirası arasında sıkışıyor çocuklar. Ya kendilerine ya başkalarına zarar veriyorlar. Oysa bir araya gelip su gibi aksalar karşılarında hiçbir şey duramaz. Bu dünya ne zorbalar, ne zulümler gördü. Gün geldi hepsi yıkıldı. Devirler değişti. Ne sultanlar, ne padişahlar, ne krallar yıkıldı. Yine yıkılacaklar. Köyde çeşmenin başında, köprünün başında, silahıyla durup, gelenden geçenden haraç alana eşkıya derlerdi. Sonra silahları kâğıt parçalarının ardına sakladılar. Adlarına devlet dediler, şirket dediler. Kağıtlarda kendi koydukları kanunlar yazılıydı. Biz inandık, siz inanmayın çocuklar.
‘Kendi yazdıkları kâğıt parçalarıyla sözüm ona yargılıyorlar’
Kimsenin olmayana “benim” diyene inanmayın! Herkesin olana, “benim” diyene inanmayın! Bu topraklarda yükselen her itiraza dış güçler dediler. Doğru. Sizin içiniz onların dışıdır. Sizin içiniz yandığında onlar hep dışarıda duman var dediler, pencerelerini kapattılar. Gezi direnişinde gençler önce yaşadıkları şehri korumaya çalıştılar, sonra zulme uğrayan dostlarını korumak için çoğaldılar. Ona da dış mihrak dediler, terör dediler şu dediler bu dediler. Çocuklarımızın gözleri çıkarıldı, gaza, zehirli suya boğuldu. Çocuklar öldürüldü. Kimdi terör estiren? Bu kadar çok gencin bu kadar az kırıp döktüğüne de az rastlanılırdı üstelik. Şimdi kendi yazdıkları kâğıt parçalarıyla sözüm ona yargılıyorlar. Mümkün mü? “Ey yöneticiler gerçekten adil mi karar verirsiniz? Doğru mu yargılarsınız insanları? Hayır! Hep haksızlık tasarılarınız içinizde, Zorbalık saçar elleriniz yeryüzüne.”
‘Gücü ele geçiren zulme çıkıyor’
Çutağım! Sana terörü her sorduklarında lanetledin. Karşısına gücün terörünü de koydun. Onu da lanetledin. Kastettiğin devlet gücünün gayrimeşru işleriydi. Dünyada çok terör estirildi ve devam ediyor… Senden önce de senden sonra da… Gücü ele geçiren zulme çıkıyor. Hangisi birbirini suçlayabilir. Olan halklara oluyor. Seni andığımız her 19 Ocak’ta başka zulümleri de anmaya, hatırlatmaya çalıştık. Resimler yan yana konduğunda, o acı albüme birlikte bakıldığında belki asıl katil ayan beyan ortaya çıkar diye…
‘Sesin kulağımızda’
Kıbrıs’ta bir başka gazetecinin, Kutlu Adalı’nın nasıl peşine düşmüşler gördün mü? Bu topraklarda estirilen terörün asıl kaynağını söylerken yanlış mı söylüyormuşuz? Kutsal Kitap der ki “Karanlığın meyvesiz işlerine ortak olmayın. Tersine onları açığa çıkarın.” Dostlarımızı yıllarca hapislerde bekletiyorlar. Birini salıp birini alıyorlar. Saçma sapan gerekçelerle, yalanlarla… Artık gerekçe bile uydurmuyorlar, “öyle işte” deyip alıyorlar. Ülkenin her derdine koşan genç avukatları aldılar, gazetecileri aldılar, Osman’ı da Bircan’ı da aldıkları gibi… “Kürdüm” diyen her siyasetçiyi aldılar. İstiyorlar ki silahlar konuşsun, insanlar konuşmasın. Yine kendi dillerini dayatıyorlar. Ama umudu söndüren olmayalım. Seni toprağa verirken buradan yükselen isyan ve itiraz sesi susmadı, susmayacak. İşçiler, kadınlar, öğrenciler, köyler yine direnişte. Herkesin olanı, kimsenin olmayanı, “benim” diyenden koruyorlar. Bir gün yine birleşip sel olup akacaklar. Kiminin gönlü kırık. “Bize olurken neredeydiniz?” diye soruyorlar. Biz öyle olmak istemedik, gücümüz yettiğince seslerine ses katmaya gayret ettik. Edeceğiz. Sesin, kulağımızda. Sözümüz söz.”
‘Keşke bu yaşımda sohbet edebilseydim Hrant amcamla’
Ardından Dink katledildiğinde 5 yaşında olan Nazım Özgün Afşin yaptığı konuşmada şunları ifade etti:
“Bazı taşların dili vardır, duymasını bilene konuşur. Hrant amcamın taşı gibi. Benim için Agos’un önündeki kaldırımdaki o taş, Hrant amcamın vurulup düştüğü taştan çok daha fazlası. Buluşma noktamız gibi, benim için Hrant amcama gitmek gibi o taşa gitmek… Her yıl 19 Ocak’ta ‘Keşke şimdi görebilsem’ diye düşünürüm o taşın yanında dururken. Asla taşa basmam. Şimdi, burada konuşurken de hissim aynı: Keşke bu yaşımda sohbet edebilseydim Hrant amcamla, keşke eski karnelerime bakıp kocaman gülümseyebilseydi… ‘Bu çocuktan asla vazgeçme, kumaşı başka, ruhu farklı’ demiş anneme otizm tanısı aldığımda, keşke Hrant amcam Hacettepe’yi kazandığımı görebilseydi, keşke…” PİRYOL